Gündem Guncel

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi Üyesi Duran Kalkan’ın süreçle ilgili yeni açıklamaları.

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi üyesi Duran Kalkan, sürecin hayati önemde olduğunu vurgulayarak, “Kritik bir süreç, daha çok dikkatli olmak gerekiyor. Özenle yaklaşmak lazım. Bu süreç gelip geçici bir süreç değildir. Hayati bir süreç” dedi. 

MECLİSİN GÖRÜŞMESİNİ ÖNEMSEMEK LAZIM

Sonuçta bir heyet İmralı’ya gidip Önder Apo ile görüşme yaptı. Meclisin bu düzeyde dahil olması Komisyonun gidip Önder Apo ile görüşme yapması diyalogu meclisin, siyasetin üstlenmesi yeni bir adımdır, önemsemek lazım bütün bunları.

HAYATİ BİR SÜREÇ, GELİP GEÇİCİ DEĞİL!

Bu Türkiye açısından da Kürtlerin geleceği açısından da, aslında bölge ve insanlık açısından da çok büyük önem arz eden bir süreç. Öyle bunu anlamayan, görmeyenler ucuz perdeden konuşuyorlar bol bol. Yani derler ya sırtında yumurta küfesi yok. Dili döndüğü gibi söylüyor, aklına ne gelirse söylüyor. Böyleleri yok mu? Var. 

YÜZYILIN, BİN YILIN PLANLAMASI

Fakat  onlara bakmamak lazım. Sürecin ciddiyetini, önemini, anlamını, ne tür felaketleri önlemeyi öngördüğü kadar nasıl bir gelecek yaratmayı, demokratik gelecek yaratmayı da öngördüğünü görmek lazım. Önder Apo dedi: ‘Önümüzdeki yüzyılın, bin yılın planlamasını yapıyoruz. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türk-Kürt halklarının ve bütün halkların kardeşliği temelinde, Ortadoğu halklarının kardeşliği, demokratik birliğine dayalı yeni bir dünyanın şekillenmesi için mücadele ediyoruz’ dedi.  Yani işte küresel sistem var diyoruz. Bütün dünya neredeyse bir köye dönüşüyor. Herkes artık küresel hareket ediyor. Kapitalist sistem de bir küresel hegemonik yapı kurmuş. En çok da Ortadoğu’yu yüzyıldır ne hale getirdiler ortada. Bütün dünya böyle bir Ortadoğu’nun nasıl olumsuzluklarını yaşadı? Baskısını, sömürüsünü yaşadı. Bir avucun haddinden fazla zengin olması karşılığında. Şimdi bu kadar dünyada yaşanan kötülüklerin, savaşların, açlıkların, krizlerin, şimdi su sorunu çıkıyor ortaya ki bu tür sorunların bu kadar derinleşmiş savaşların hepsinin altında aslında işte bu tür sorunlar yatıyordu. Asıl Ortadoğu’nun bu hale getirilişi ki onun da merkezinde Kürt sorunu vardı. ‘Bütün bunları çözmeye çalışıyoruz’ dedi Önder Apo.

SÜRECİN ZORLUKLARI VAR, ANLIYORUZ 

Çözüm adresi olarak herkes meclisi gösteriyor. O halde meclis bu iradeyi gösterebilmeli, bu gücü ortaya koyabilmeli. Dolayısıyla daha fazla sahip çıkabilmeliydi.  Biz anlıyoruz. Üzerlerinde belli baskılar var. Aslında zorlukları da var sürecin. Yani herkesin, bütün tarafların, üzerinde zorlukları var. Muhataplarımızın da zorlukları var. Fakat bunlar var diye yani siyaset suskun olamaz, güçsüz davranamaz. Türkiye siyaseti bu anlamda ciddi ve tarihsel bir sınavla yüz yüze. Geçen süreçte iyi bir sınav veremedi. Şimdi gerçekten sınav vererek bir çıkış yapacak mı, yapamayacak mı? Aslında sorunun önemli bir yanı da bu. 

BU SINAV, CHP’YE PUAN KAYBETTİRDİ VE BALTAYI AYAĞINA VURDU 

CHP’nin söylemleriyle yaptığı birbirini tutmadı yani. Bunun bir karşılığı olacak CHP için. Ayrıca, hem bu Yeni Yol grubuna hem de CHP’ye müdahale olduğu yönünde tartışmalar var. Önder Apo da ‘darbe mekaniğinin her an harekete geçebileceği, alttan alta çalıştığı’ uyarısını yapmıştı. Ancak sonuç olarak bu kötü ve tutarsız sınav kendilerine puan kaybettirdi.

Örneğin Yeni Yol grubunu oluşturan partiler o kadar şey konuşuyorlardı ki. Onun gereği mecliste kendilerinin görüşü kabul görmemiş bile olsa komisyonda, heyet olunca en başta biz gideceğiz demeliydi. CHP ise, hem Kürt sorununun demokratik çözümünden söz ediyor, hem de çözümün adresine giden meclis komisyonunda yer almıyor. Özgür Özel, Diyarbakır’da kamuoyuna vaatte bulundu. Dedi: ‘Kürt halkı ne diyorsa bizim için geçerlidir. O halk diyor ki benim iradem İmralı’dadır ve sen onu kabul etmiyorsun. Kürt’ün iradesini ben belirlerim diyorsun. Demokrasi ve demokratlık nerede? 

MECLİS KORKMAMALI

CHP’nin İmralı’ya gitmek yerine başka muhatap araması, gidenlerin de Önder Apo’nun görüşlerini yansıtmak yerine kendi görüşlerini sunmaları. Ama bu iş böyle olmaz. Devlet görüşmeleri yapıyor, siyaset muhatap olmaktan korkuyor. Meclis niye korkuyor? Korkmamalı bu kadar. Devlet adına bu görüşmeler oluyor. MHP de dedi: ‘Devlet projesi.’ Cumhurbaşkanı Erdoğan yapılanın devlet projesi olduğunu söyledi. Peki CHP, diğer muhalefet niye korkuyor devlet projesine katılmaktan? 

TÜRKİYE’NİN ROJAVA TEHDİTLERİ 

Suriye’ye tıkanmış. Bütün gücüyle her gün Türkiye tehdit ediyor. Oysa bize yansıyan bilgiler, örneğin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi 10 Mart yasalarını da uygulamaktan yana deniliyor. Dış çevreler de öyle diyorlar. Yani herhangi bir şeyi reddeden durum yok, görüşmeye açık. Aslında Colani yönetimi birçok gücün baskısı, dış güçlerin ve bölgesel güçlerin etkisi altında. Herkesi idare etmeye çalışıyor. Türkiye de her şeyden sorumlu olarak Kuzey ve Doğu Suriye yönetimini tutuyor. Niye? Kürtler etkili diye bu yönetimde. Kürt karşıtlığı bu kadar yaparsan o zaman Kürt sorununu nasıl çözeceksin? Yani güçsüz Kürt, yok olmuş Kürt, Türklük nereye gider? Bir yandan diyeceksin ki ‘Kürtsüz Türk, Türksüz Kürt olmaz.’ Diğer yandan Kürt’ü yok etmek isteyeceksin. O zaman Türk’ü de yok ediyorsun. Bu çok açık değil mi? 100 yıldır Türkiye’yi bu kadar zayıf bırakan izlenen Kürt politikası değil miydi? Kürt inkarını ifade eden zihniyet ve siyaset değil mi? Bunun böyle olduğu çok açık bir gerçek. Herkes biliyor. 

GERİ DÖNÜŞ YOK

Sürecin desteklenmesi noktasına dair de değerlendirmelerde bulunan Kalkan şöyle konuştu: “Evet, bu konuda da önemli bir çaba var. Ben her şeyden önce kendi açımızdan söyleyebilirim. Biz önce de belirttik. Süreci anlamaya çalışıyoruz. Bir düzeyde anladığımızı da söylüyoruz. Yani bu sürece böyle taktik, geçici yaklaşımımız yoktur. Geri dönüşünün olmadığını söyledik. Ama ilerisi nereye gider? Biz bu soruya cevap arıyoruz aslında. Süreçle böyle ilgiliyiz. Bunu herkes bilmeli. Yani öyle geriye dönüş bekleyenler ham hayal içindedirler. Gaflet içinde bile denilebilir öylelerine. Yani ‘Buna katılmam, beklerim. İşte nereye giderse orada olurum’ fırsatçılığı yani kimseye o da fayda getirmez. Çok iyi bir duruş değildir. 

SÜRECE KATILMAYAN KAYBEDER, ALTERNATİFSİZ BİR SÜREÇTİR

Şöyle diyelim. Yani bu sürece katılmayan kaybeder. Bunu herkes bilmeli. Çünkü alternatifsiz bir süreçtir. Bunun alternatifi savaşın kat kat fazla tırmanması ve bir felaket demek yani. Bu rantçılar bunu isteyenler. ‘Böyle olsun, rantçılığımıza devam edelim’ diyorlar. Kimin ajanlığını yaptıklarını araştırmak, sorgulamak lazım. Öyle çok yurtsever, vatansever, milliyetçi, şu bu göstermelerinin kendilerinin gerçekle bir alakası yok. Onların ajanlık sicilleri incelenmeli. Bu bakımdan yani süreç kararlılığımız bizim kesinlikle bu düzeyde. Yani bunun için kendi cephemizden gerekli çalışmaları sürdürüyoruz. Yani silahlı mücadeleyi durdurduk. Faaliyetlerimizi durdurduk. PKK adına faaliyetleri durdurduk. Zaten yapmamız gereken açıklamaları yaptık. 

ÇABALARIMIZ VAR AMA SÜREÇ ZORLU BİR SÜREÇ

Tabii bunun yanında siyasi, demokratik stratejisi temelinde olan faaliyetleri geliştirmeye, yürütmeye çalışıyoruz. Kesinlikle strateji değişimini gerçekleştirdik. Eski stratejiye dönüş olmayacak. Bunun önünü açmaya, yol yöntemlerini bulmaya, kendimizi bu temelde daha şey hale getirmeye çalışıyoruz. Çabalarımız var. Ama süreç zorlu bir süreç, onu söyleyebilirim. Karmaşık bir süreç. Herkes için zorlukları var. Muhataplarımız da hep zorluklardan, engellerden söz ediyorlar. Doğru, biz herkesin zorluğunu, muhataplarımızın zorluğunu da anlamaya çalışıyoruz. Fakat bizim de zorluklarımız var yani. Öyle, evet, süreç uzadıkça provokasyonlara, şeylere açık bir ortam oluyor. O nedenle uzamaması iyidir. Öyle ‘Haydi’ deyince de olmuyor. Ortamını yaratarak, koşullarını oluşturarak çalışmaları götürmek gerekiyor. Bu yönlü kendimizi eğitme, Önder Apo’nun geliştirdiği siyaseti doğru anlama, onu başarıya götürecek yol, yöntem bulma yönünde yani gayretimiz, çabamız var. Doğru tartışıyoruz, doğru anlamaya çalışıyoruz. Yani bunun da görülmesi, anlaşılması lazım. Herkes biraz sadece kendisini görmemeli.  İşte bir gerilla komutanının bir açıklaması olmuş. Bir hafta geçti. Kıyamet koparıyor bazı çevreler. Bu rantçı kesimler dillerine dolamışlar, şu bu diye. Onu da anlamak lazım mesela. Fakat ona da onu söyleten sadece kendisi değil. Onun da zorlukları, sorunları var ki herhalde şey yapıyor. Empati gerekli deniliyor ya. Ama böyle bir şey süreci olumsuz etkileyecek sonuçlara da dönüşmemeli. Bu konuda da bir duyarlılık, dikkat gerekli.”

BARIŞ ANNELERİNİN ÇABALARI ÇOK YOĞUN

“Özellikle Barış Annelerinin çabaları çok daha yoğun. Cumartesi Anneleri var. Kadınlar çok daha etkili. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni en çok kadınlar sahiplendi, sahipleniyor. Anladıkça da bunu hem Kürdistan’da hem Türkiye’de. Çünkü savaş en çok kadınlara zarar verdi. Barış en çok kadınların ihtiyacı. Diğer yandan yani kadın özgürlüğünün yolu tabii ki demokratik siyasetle açılıyor. Bu bilinci edindiler. Böyle bir örgütlülük var. Gençlik etkinlikleri gelişiyor. Uluslararası düzeyde konferanslar var. Fakat onu da geliştirmek, güçlendirmek lazım.”  

EGEMEN ULUS KOMPLEKSİ TAŞIYAN SOL HAREKETLER

Türkiye’de de önemli bir birikim var bu konuda. Onu insan ifade edebilir. Fakat yani karşıt olanlar da ilginç bir biçimde var. Onları da ifadelendirmek lazım. Böyle kompleksli hareketler var. Aslında nasıl? Egemen ulus kompleksi de denebilir buna. Sosyal şovenizmin etkileri tabii. Yani Türkiye’de solda, sosyalizmde bu kadar ısrar var. Ama aynı düzeyde bunun bu kadar katı, dogmatik yaşanmasının nedeni ne? Bunun egemen ulus yaklaşımıyla yani sosyal şovenizmle bağı iyi kurulmalı yani. Sosyal şovenizmin oportünizmle bağını, oportünizmin de dogmatizmle bağını iyi kurmak gerekli. Türkiye’de işte o 70’lerin başında kabaran sosyalist hareket neden kendini yenileyip yeni süreçlere yön veren ve bugün Türkiye’nin kaderini belirleyen hareket haline gelemediğinin bu temelde değerlendirilmesi lazım. Bunu böyle değerlendirip hesabını vereceklerine, Önder Apo’nun buradan bir çıkış yapmak için geliştirdiği düşünce ve pratiğe saldırıya geçtiler, geçiyorlar bazıları. Özellikle de bu yani nasıl işte ulusal kurtuluş savaşı verildiği dönemde başlangıçta da benzer biçimde karşıydılar bu güçler. Biz hepsini iyi tanıyoruz yani. Ama artık bütün dünyanın kabul ettiği bir şey haline gelince karşı çıkamadılar. Şimdi bunu yeni bir aşamaya tanımlıyor. Bu kadar gelişmeyi yaratmış olan Önderlik. Aynı şekilde 50 yıl önce, 40 yıl önce Önder Apo’nun yaptıklarına karşı çıkanlar nasıl saldırıyla karşıtlık yapmışlarsa yine aynı şekilde karşıtlık yapmaya çalışıyorlar. 

SOSYAL ŞOVENİZM

Yani insan biraz gerçekten de saygılı olur. Bu doğruları Kürtler söyleyemez mi? Yani farz edelim ki bu dönemin önderi, yol göstericisi Kürtlerden çıkıyor. Yani bu olamaz mı? İşte sosyal şovenizm bu. Aslında buna karşıtlık var yani. CHP’nin Önder Apo dışında muhatap aramasından başlayarak bazı sosyalizm adına yöneltilen saldırıların altında bu yatıyor. 

KOMÜNE DE SALDIRIYORLAR

Şimdi Kürt olanlar yok. Yüzde belki de 95’ten fazlası Kürt.  Önder Apo ‘Judenrantlar’ deyince büyük tepki o zaman gelişti. Onun, o tanımlamadan bu yana bu kadar saldırı daha da arttı. Çünkü gerçekten de böyle olan çevreler var ve kendilerini o tanımlama içinde gördüler. Maskeleri düşüyor, deşifre oluyorlar, önlemek için saldırı halindeler. Böyle olmaz. Yani bu dogmatizmle bu olmaz. Bir sınıf mücadelesi tutturmuşlar. Sınıf mücadelesini götürdüler, yani bir örgütlü mücadele bile değil. Birey mücadelesine yani komüne saldırıyorlar. Çok tuhaf. Marx, komünü değerlendirirken diyor ki: ‘İmparatorluğun tam karşıtı komündür.’ Sovyet devrimi de komün üzerine oldu. Fakat onun üzerine geliştirilen sosyalizmin teori ve pratiği giderek şu gün neye geldi? Sosyalistler sosyalist birey değillerdir. Her biri birer küçük burjuva bireycisi, maddiyatçısıdır, özel mülkiyetçileri. Kendileri özel mülkiyetçi, komün yaşamına girmiyorlar, komün olmuyorlar. Sınıf mücadelesi neyle yürütülür? Birey mücadelesiyle mi yürütülür? Bireysel özgürlükler için mi mücadele ediyoruz yoksa toplum özgürlüğü için mi, kadın özgürlüğü için mi mücadele ediyoruz? Öyle yapıldı ki yani bu dogmatizm bireyci, maddiyatçı, özel mülkiyetçi küçük burjuva yaşamı geliştirdi ve sosyalizme hakim kıldı. Komün ve komün yaşamı, komün toplumunu yok etti. Kapitalizmin bir uzantısı biçimindedir bu. 

GELSİNLER DERS VERELİM ONLARA

Açsınlar sosyalizmi geliştiren Marx’ı da Lenin’i de okusunlar. Haberleri yokmuş, biz PKK’lilerin, Apocuların Marx’ın ne dediğinden, Lenin’in ne dediğinden. Gelsinler ders verelim onlara. Kimin haberi varmış, kimin yokmuş? Öyle miymiş? Biz Marx’ın da, Lenin’in de ne dediğini iyi biliyoruz da Marx ve Lenin adına nelerin yapıldığını da görüyoruz yani. Nelerin yaşandığını da görüyoruz her tarafta. Ama hiçbir kişi bir Apocu’nun bireyci, özel mülkiyetçi yaşadığını iddia edemez. Kim sosyalist olmuş, kim olmamış yani iyi görelim. Böyle eleştiri yaparken sadece konuşup soyut, kimsenin duyup dinlemediği şekilde ortalığı karıştırmaya gerek yok. Herkes biraz da kendi gerçeğine bakmalı. Yaşadığına bakmalı. Yaptığı ve yaşadığı kadar konuşmalı. Çünkü sözünün o kadar geçerliliği olur. Ve böyle de yani derler ya ‘Güneş balçıkla sıvanmaz.’ Önder Apo gibi kapitalizm karanlığında parlayan bir ışığı bu tür balçıklar hiçbir şekilde karartamaz. Karartamayacak. Gelecek bu biçimde olacak. Yaklaşımımız şöyledir: Yoldaşça teorik tartışma, kapitalizme karşı ortak siyasi mücadele, ortak program temelinde siyasi mücadele. Gerçekten de kendini komünalist gören, sayan herkesle bu temelde ortak mücadele yürütmeye hazırız. Bu çerçevede dostlarımızı selamlıyoruz. Başta HBDH’de yer alan dostlar olmak üzere bütün uluslararası alandaki dostları da bu esaslar üzerinde daha fazla tartışma, yoldaşça tartışma, daha çok ortak mücadeleye, ortaklaşmaya çağırıyoruz yani.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu