KadinKulturMakalePolitikaTarihToplum

KOMÜN VE KÜRTLER

Komün ve Kürtler

Komün, toplumun öz yönetimli, ve goğrudan demokratik katılımcı örgütlü gücüdür. Bu temelde ortak yaşam biçimidir. Komünal yaşam Mezopotamya topraklarında ortaya çıkmıştır. Kürt toplumu açısından komünü uzun uzun teorileştirmeye gerek yoktur. ‘Kom’ sözcüğünün kendisi bile bunu açıklar. Komün, Kürtçe ‘kombûn’dan gelir. 

Komünal yaşam Mezopotamya topraklarında ortaya çıkmıştır. Bundandır ki Türk Ulus Devlet Kapitalist Sistemi Kürdistan’da toplumun komün ruhundan uzaklaşması için büyük çaba sarf etmiştir. Bundandır ki Türk ulus devlet kapitalizmi  ve diğer  işgalci ulus devletler, Kürdistan toplumunun komün geleneginden uzaklaşması için ortak özel politikalar geliştirmişlerdır

KOMÜNAL YAŞAM

Kürt Halk Önderi Öcalan Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’nda, özellikle tarihiin doğru yorumlanmasına büyük dikkat çekiyor. Marx’ın tarif ettiğinin aksine, tarihin sınıflar arasındaki savaşlardan değil; komün ile devlet arasındaki savaşlardan  olduğunu söylüyor. Komünal toplumun da ve toplum ile devletçi uygarlıklar arasındaki savaşın da ilk tanıklık ettiği yer, Mezopotamya ile Zagros ve Toros dağ silsilesidir. Devletçi uygarlık, tarihi sürekli tahrif ederek bugüne kadar toplum üzerinde hegemonik yaşamını sürdürmekte ve varlığını devam ettirmektedir. Devlet, her süreçte kendi iktidar sistemini topluma zorla dayatan ve iktidar odaklarının varlığını  sürdürebilmesi için komünü ve Komünalite yaşam değerlerini ortadan kaldırmaya çalışan bir kurumdur. Proto-Kürtlere baktığımızda, yaşamın toplumsal bütünlük içinde, anlam ve mucizelerle dolup taştığı görülür. Toplum, ilk olarak kadın-ana etrafında klan biçiminde örgütlenmiştir. İnsanların ayağını bağlayan hiçbir zincir yoktu; özel mülk diye bir şey bulunmazdı. Yalnızca hareket, devinim vardı.  Bu hareket de özgür ve özerk bir şekilde gerçekleşiyordu. Toplumun bütünlüklü yaşamı, kadının emeği, duyarlılığı ve düşüncesinin güzelliğine dayanıyordu. Bu nedenle bugün de birçok geleneğe kadının damga vurduğunu görebiliriz. Kadınların kendilerine, dolayısıyla toplumsallığa dönük saldırılardan korunmak için geliştirdikleri örgütlenmeler, eşsiz bir direniş destanları haline gelmişti. Bu direnişi Enki ve İnanna’nın serüvenlerinde de görebiliriz. Kastik katil, iktidarcı sistemler, bu sistemi ortadan kaldırmayı kendisine amaç edinmiştir. Devlet egemenlikçi sistem ilk önce kadının evde tutsak edilmesiyle başlamıştır. Böylece kadın, kendi komünal rolünden uzaklaştırmış, dolayısıyla devlet iktidarcılığının mülkleştirme sistemiyle toplumsallık baskı altına alınmıştır. Erkek egemen iktidarın rolü ve kadının köleleştirilmesiyle toplumdaki komünali’te gerçeklik zayıflamıştır. Bu yüzden Önder Apo, kadın ve erkek ilişkilerinde hakikat temelli  özgür ortak yaşamı esas alan toplumsallığa büyük dikkat çeker. Bugün Rojava’da, kadın öncülüğünde yeni bir yaşam bu temellerde filizlenmektedir.

Kürdistan’da, Zagros ve Toros dağ silsilesinde kabile örgütlenmesi, bu temeller üzerinde daima devletçi uygarlığa karşı bir hareket ve dinamizm içinde olmuştur. Kabile örgütlenmesi sadece kan bağı ve hizmet temelinde tanımlanmaz. Devletçi uygarlığa karşı kendini savunan, büyüten ve üreten bir topluluktur. Bu nedenle kabile, toplumun en işlevsel toplumsal niteliklerini taşır. Kabile içinde tarihsel komünal yaşam etkisini sürdürmüştür. Devletçi uygarlığın bütün saldırılarına rağmen kabileler kendi komünal hafızasını korumuş ve geliştirmiştir.

Kabile örgütlenmesinde Mazda inancı önemli bir rol oynar. Mazda inancı, karanlık ile aydınlığın ikiliğine dayanır. Evrensel diyalektiği temel alır. Zerdüşt inancı, Mazda inancının devamıdır. Devletçi uygarlığın tanrılarına karşı özgürlük ahlakını esas alarak başkaldırır. Med konfederasyonu, Zerdüşt inancını temel alarak komünal bir yaşam tarzı kurmuştur. Aşiret konfederasyonu sistemi başlı başına bir komündür. Örneğin Med kabileleri birer konfederasyondur; 24 federasyon birleşerek bir konfederasyon oluşturur.

Medler, 300 yıl boyunca Kasti katil sistemine ve dönemin en acımasız imparatorluğu olan Asurlara karşı savaşmış ve galip gelmişlerdir. Medler, kendi komünal sistemlerinde ısrar etmişlerdir. Bu nedenle komün sistemi bugün de Kürdistan’da güçlüdür.

Ancak iktidar Medlerin elinden Perslere geçince Kastik katil sistem yeniden hakim olmuştur. Pers kralları kendilerini tanrı yerine koymuş, hiç kimsenin onların sözüne karşı gelemeyeceği çok sert bir sistem geliştirilmiştir. Zerdüşt inancı yalnızca Kürtleri kapsamıyordu; Persler, Pakistanlılar, Afganistanlılar, Hindistanlılar ve hatta Çin üzerinde bile oldukça ciddi bir etkisi vardı. Buda ve Konfüçyüs inançlarının birçok yönü de Zerdüşt’ün bir devamı olarak görülür. Zerdüşt köken olarak Kürt olsa da inancını evrenselleştirmiştir.

O dönemde Zerdüşt inancı komün düşüncesine dayanıyordu. Ancak Perslerin değişimi ve devletleşmeye doğru ilerlemeleri nedeniyle Zerdüşt inancı zamanla dogmatizme dönüşmüş ve devletin hizmetine girmiştir.

Peki, komün nedir? Komün, toplumun örgütlü gücüdür. Komünü en iyi şekilde anlayabilmek için en sade haliyle ele almak gerekir; komün ortak yaşam biçimidir. Bunun en çarpıcı örneği köylerdir. Yakin zamanlara kadar köylerde yaşamın tüm işleri ve gerekleri ortak şekilde örgütlenirdi. Siyaset, kendi kendini yönetme ve öz savunmanın yanı sıra tarım, hayvancılık, ev yapma gibi tüm işler eşit ve ortak bir şekilde paylaşılırdi. Köylerde, toplum kendi kendini yönetiyor, örgütlüyor, üretimin yapıyor ve kendini savunuyordu. Bu topluma devlet gerekmiyordu.Toplum devlet karşısında boyun eğmiyordu. Devletin Kürdistan’da köyleri hedef alması, hatta yakmasıda bir bakıma bununla ilişkilidir. Halkın köylerden göçe zorlanması Avrupa’da mülteci haline getirilmesi, yada Türkiye metropollerine sürülmeside bununla açıklanabilir. Bütün bular devletin dayattığı yaşam biçimini toplumda  zorunlu kılmak istemesidir.

Aynı politika Başûr’da Saddam tarafından da uygulandı. Toplum örgütlenmesin, üretmesin ve kendini koruyamasın diye tüm köyler katliamlardan geçirildi. Böylece herkesin yönünü şehirlere çevirmesi sağlandı.

Kapitalist sistem, bireyciliği ve ayrışmayı teşvik eden bir sistemdir. Herkes kendi evine kapansın, teknoloji ve internetin gelişmesiyle beraber de kimse kimseye, toplumsal olarak ihtiyaç duymaz hale gelsin ister. Oysa geçmişte köylerin kendi meclisleri ve toplumsal düzenleri vardı. İnsanlar birlikte yaşar, birlikte örgütlenir ve yaşam paylaşılırdı. Yaşam adil ve eşitlikçiydi; kimse diğerine hükmetmezdi. .

Bu nedenle Marx’ın sınıf savaşı temelli toplum okuması yeterli değildir. Çünkü Kürdistan gerçekliğine baktığımızda devlet ve toplum karşı karşıya gelmiş ve devlet herkesi hedef haline getirmiştir. İşgalci devletler, Kürdistan’da toplumsal kültürü ve aşiret örgütlenmesini parçalamaya çalışmıştır. Aşiret, özü itibariyle komünal bir yapıdır. Bugün hala aşiretler vardır, fakat günümüzde büyük oranda komünal niteliklerini yitirmişlerdir..

Örneğin, aşiretlerde dayanışma vardır; herkes birbirini korur, her işi birlikte yapar. Yaşam örgütlüdür. Devlet bu örgütlülüğü parçalayarak aşiretlerin  üst tabakasını kendine bağlamış ve aşiret bireylerini yalnızlaştırmıştır. Botan bölgesindeki bazı aşiretler bugün hala bu komünal özelliklerini korumaktadır.

Aşiret kültüründe sınıfsal ayrım yoktur. Aslında aşiret reisi zengin değildir ve elde edilen her ürün aşiretin tüm üyeleriyle eşit biçimde paylaşılır. Tarihi anlatımlarda da aşiret reisinin mülk sahibi olmadığı ve zengin sayılmadığı görülür. Eğer aşiret reisi görevini yerine getiremezse, aşiretin saygınları toplanarak uygun bir kişiyi seçer ve görevlendirir.  

KAPİTALİZM İÇİN TOPLUM YOKTUR, BİREY VARDIR

Komünde eşit paylaşım, doğal otorite ve toplumsal demokrasi vardır. Klanların devamı olarak günümüzde hala kimi aşiretler mevcuttur. Toplum bugün hala kendini bu klan, kabile ve aşiret örgütlülüğüyle korumaktadır.Toplum, kastik katilin saldırıları karşısında dağlara çekilerek kendini savunmuştur. Kabilelerin komünal direnme merkezinin Kürdistan olduğu açıktır. Kürdistan coğrafyasında kabile kültürüne ait birçok değer korunmuştur.

Komün düşüncesi anaerkil kültüre dayanır. Mezopotamya’da Zerdüşt felsefesinde, Çin’de Lao Tze’de, Hindistan’da Budizm’de, peygamberlerin çıkışlarında, Yunan’da Sokrates felsefesinde komün düşüncesini görebiliriz. Esasen Önderlik yeni yorumlamalarında şunu ifade eder: Toplumsallaşma tarihinin temelinde komün vardır. Toplum, komün sistemiyle yaşamını sürdürmüş ve kendini korumuştur. Buna karşı olan sistemi ise kastik katil sistemi olarak adlandırır.

Demokratik ulus, kendi sistemini inşa ederken komünlerin oluşturulmasını temel alır. Kapitalist modernite ve devletçi sosyalizme karşı demokratik-komünal yaşam esastır. Kapitalist modernite, liberalizm anlayışıyla demokrasiyi özünden koparıp içini boşaltır. Bu nedenle demokratik ve komünal bir sistemin geliştirilmesi gereklidir.

Önder Apo’nun bu konudaki yaklaşımı şöyledir: ‘Biz moderniteyi mahşerin üç atlısı üzerinden tanımlarız. Birinci ayağı, ulus-devlete karşı demokratik ulus; ikinci ayağı, endüstriyalizme karşı eko-endüstri; üçüncü ayağı ise kapitalizme karşı demokratik/komünal toplumdur. Bilinmelidir ki toplumun varlığı komün temelinde biçimlenmiştir. Kapitalizmin karakteri nedeniyle bugün toplum parçalanmıştır.

Kapitalizm için toplum yoktur; yalnızca birey vardır. Kapitalizmin dayandığı felsefenin temeli toplum inkarıdır. Buna karşılık komün ise toplumun asli niteliği ve karakteridir.’

Önder Apo, demokratik modernite paradigmasında ve sisteminde komünlere büyük bir önem verir. Çünkü komün, toplumun köküdür. Komünde demokrasi, yaşamın temel ilkelerinden biridir. Esasen demokratik komün, demokratik sosyalizmin kendisidir. Sosyalizm komünsüz olmaz. Komünalist sistem, toplumsal sorunların çözümünde etkili olabilir. Demokratik komünlerin temeli özgürlük ve demokrasidir. Kapitalist sistemin ‘mahşerin üç atlısı’ olarak tarif edilen gücüne karşı alternatif de budur

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu