Gündem GuncelMakalePolitikaToplum

Söz, yetki ve kararın  toplumun her kesiminde olduğu Sosyalizme geçiş sistemi: MÜZAKERECI DEMOKRASİ

Önder Apo’nun yeni dönemde güncel çözüm olarak sunduğu müzakereci demokrasi kavramı, aslında dünyada yaşanan sorunların temellerine inen ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin sosyalizm anlayışına giden bir yol olarak karşımıza çıkıyor. 

Önder Apo, 27 Şubat’ta yaptığı tarihi çağrının ardından, yeni dönemin yeni bir paradigmayı gerektirdiğini vurgulayarak, Kürt Özgürlük Hareketi’nin artık bu yeni dönem paradigması çerçevesinde örgütlenmesi gerektiğini belirtmişti.

‘Barış ve Demokratik Çözüm Paradigması’ olarak adlandırılan yeni dönemin manifestosunun ardından Önder Apo, Tevgera Jinen Azad (TJA- Özgür Kadın Hareketi)Amed’den Ankara’ya düzenlediği yürüyüşe gönderdiği mesajda, yeni dönemin çizgisini “Müzakereci demokrasi” olarak tanımladığını açıkladı. Müzakereci demokrasi kavramı, yeni dönemin ve yeni mücadele sürecinin temellerinden birini oluşturacak şekilde konumlandırılırken, Önder Apo tartışmaların aksine, müzakereci demokrasi yoluyla sosyalizme ulaşılabileceğini de belirtti.

Önder Apo’nun bu açıklamasının ardından, özellikle sosyalist çevrelerde yeni bir tartışma da başlamış oldu. Bazı kesimler, müzakereci demokrasi kavramını liberalizme kayış olarak değerlendirdi, bazıları ise tanımın sosyalizmi reddettiğini ve radikal demokrasiden kopuşu ifade ettiğini öne sürdü. Ancak, bu eleştirilerde tanımın ortaya çıkışı ve gelişimi yeterince tartışılmadan, tartışmalar Kürt Özgürlük Hareketi’nin sosyalizm anlayışına yönelik bir saldırıya dönüştü.

Önder Apo, müzakereci demokrasi kavramını neden kullandı? Bu tanım ile sosyalizmden kopuş mu yaşanıyor gerçekten? Kürt Özgürlük Hareketi’nin sosyalizm anlayışı nedir?

Bu anlayış içerisinde müzakereci demokrasi nerede konumlanıyor?

MÜZAKERECİ DEMOKRASİ KAVRAMI NE ZAMAN ORTAYA ÇIKTI?

Müzakereci Demokrasi kavramı ilk olarak Joseph M. Bessette tarafından kullanıldı; ancak günümüzdeki tanımı, Jürgen Habermas tarafından geliştirildi. Habermas’ın geliştirdiği bu tanım, kendi döneminde geliştirilmek istenen ‘Liberal Demokrasi’ anlayışına karşı, radikal demokrasinin açmazlarını çözmek amacıyla ortaya çıkarıldı.

Müzakereci demokrasi, diğer bir ifadeyle diyalojik demokrasi, konfederasyon modeli üzerinden karar alma süreçlerini örgütlemek için kullanılan bir kavram.

Konfederal bir sistemle idare edilen ülkelerde, doğrudan temsile dayalı bir demokrasi anlayışının tanımı olarak da kendine yer bulan müzakereci demokrasi, sorunların her platformda konuşulması ve çözümüne dair toplumsal bir katılımın esas alınmasını hedefler. Bu sistem, şeffaf bir yaklaşımı -her şeyin açık bir şekilde konuşulduğu- temel alır.

Bu sistemde, bir tarafın kendi çıkarları üzerinden bazı bilgileri gizlemesi ya da gizlemeye çalışması sistemin reddini de beraberinde getiriyor. Ayrıca bu sistemde sadece tarafların eşit ve şeffaf olması da yetmiyor; her tarafın kendini özgürce ifade etmesi, oylamalarda eşitlik ilkesi ve söz, yetki ile karar aşamalarında ortaklaşmayı da beraberinde getirmesi gerekiyor. Kararlar, çoğunluğun oylarıyla değil, müzakere yoluyla alınmak zorundadır.

MÜZAKERECİ DEMOKRASİNİN İLKELERİ

Müzakereci Demokrasi kavramının yaratıcısı olan ve Frankfurt Okulu ekolünün ikinci kuşak temsilcisi olan J. Habermas göre, demokrasinin hayata geçirilmesinin en önemli temellerinden birini uzlaşma oluşturur. Buna göre, müzakere süreçlerinde ortaya çıkacak olan karar, tahakkümün asla olmadığı bir tartışma sürecinin sonunda alınmalı ve uzlaşmayı sağlayacak rasyonel bir niteliğe sahip olmalıdır.

Habermas’a göre demokratik tartışmanın üç temel aşaması vardır:

Uzlaşma: Diğer bir tanımla, ortak kültürel yönelimlerin belirlenmesi

Çatışma: Tarafları karşı karşıya gelerek görüşlerini ortaya koyması

Hukuki çerçeve: Tarafları karşı karşıya getiren çatışmanın, hukuki çerçevesinin anlaşılması

Habermas’a göre müzakereci demokrasilerde yurttaş kavramı, diğer ideolojik anlayışların aksine ‘körü körüne hareket eden kişiler’ değil, kendilerini ilgilendiren her konuda özgür ve bağımsız olarak müzakereye katılma hakkına sahip bireylerdir.

Diğer demokrasi deneyimlerini reddetme ya da küçümseme yoluna gitmeyen Habermas, onlarda var olan doğru yönleri alarak kendisine yeni bir yol çizmiştir.

Habermas, özellikle kamusal alan tanımını değiştirerek toplumun her kesimini içine alan yeni bir tanım geliştirmiştir. Buna göre, “Özel şahısların kendilerini ilgilendiren ortak bir mesele etrafında akıl yürüttükleri, rasyonel bir tartışma içine girdikleri ve bu tartışmanın neticesinde o mesele hakkında ortak kanaati, kamuoyunu oluşturdukları süreç, araç ve mekanların tanımlandığı alandır” der.

Habermas, bu çerçevede şu ilkeleri sıralar:-Kamusal alan, olabildiğince çok sayıda insanın erişimine açık olan ve çeşitli toplumsal deneyimlerin paylaşılabildiği bir formu gerekli kılar.

-Farklı düşünceler ve görüşler rasyonel bir tartışma içerisinde karşı karşıya gelmektedir.

-Kamusal alanın temel görevi, hükümet politikalarının sistemli ve eleştirel biçimde denetlenmesine yönelik olmalıdır.

Habermas’ın kamusal alan anlayışı, diğer modellere göre farklılık gösterir. Bunun en önemli nedeni, ekonomi dışı gönüllü birliklerin oluşturduğu kamusal alanın varlığıdır.

Habermas, kamusal alanda sivil toplum kuruluşlarına, sendikalara, kadın ve gençlik örgütlerine yer verirken, kapitalizmin ve liberal demokrasinin temelini oluşturan şirketlere ve patron örgütlerine yer vermez.

LİBERAL DEMOKRASİ VE MÜZAREKECİ DEMOKRASİ AYRIMI

Önder Apo’nun müzakereci demokrasi kavramını kullanmasının ardından başlayan tartışmalarda, bazı çevreler müzakereci demokrasi ile liberal demokrasi arasında bağlar olduğunu ve Önder Apo’nun tanımının liberal demokrasi anlayışına dayandığını ileri sürdü. Bu noktayı biraz açmak gerekiyor.

Müzakereci demokrasi, liberal demokrasi anlayışının bir devamı veya onun “kurtarıcısı” değildir. Sanayi devrimi sonrası, tüm dünya genelinde işçi sınıfı ve halkların özgürlük talepleri yükselirken ortaya çıkan liberal demokrasi kavramı, işçi sınıfını ve ezilen halkları sosyalizm ideasından uzaklaştırmak, görece bir özgürlük anlayışı etrafında ve her defasında ulus devlet ile patronların karar verici olduğu bir sistemi halklara kabul ettirmek için kurulan bir sistem oldu.

Özellikle reel sosyalizmin yenilgiye uğradığı yirminci yüzyıl sonrasında, ciddi bir propaganda ile “alternatifsiz” olduğu efsanesi yaratılan liberalizm ve liberal demokrasi, temellerini oluşturduğu ulus devletlerin ve kapitalizmin yaşadığı krizler çözülemez hale geldiğinde “alternatifsiz” olma efsanesini de yok etti.

Bu süreçte, reel sosyalizmin yenilgisiyle bağlantılı olarak liberal demokrasiye ve onun yaratmış olduğu sınıflara, kast sistemine alternatif olabilecek yeni bir sistemin de tartışmaları gündeme gelmişti. Reel sosyalist ülke ve yapıların yanlış politikalarından dolayı sosyalizme olan inancın giderek yok denecek bir seviyeye düştüğü günümüz dünyasında, Besette’nin tanımını yaptığı ve ‘müzakereci demokrasi’ ya da ‘diyajonik demokrasi’ adını verdiği kavram, Habermas tarafından günümüzde kabul edilen tanımına ulaştı.

Burada bir ara vererek, Önder Apo’nun özellikle İmralı’da tutsak edildiği dönemde okunmasını istediği M. Albert’in ‘Katılımcı Ekonomi -Kapitalizmden Sonra Yaşamlar’ kitabına atıfta bulunmakta yarar var. M. Albert, reel sosyalizmin çöküşü ve toplumların kapitalizmin yıkımının olmayacağını düşündüğü bir dönemde yazdığı kitabında, sosyalizme geçiş süreçlerinde kapitalizmden ayrı bir şekilde, bireyin güçlendirildiği ve toplumsal hayatta gücünün olduğuna dair tezlerini paylaşır.

Önder Apo’nun 2000’lerin başlarında okunmasını istediği kitap, bugün Önder Apo’nun fikriyatında yeniden şekillenen müzakereci demokrasi kavramının da birden çıkmadığını; uzun süreli bir çalışmanın ve yoğunlaşmanın ürünü olduğunun göstermektedir.

Gelelim konumuza: Müzakereci demokrasiyi liberal demokrasiden ayıran temel özellik, halkın ve toplumun her kesiminin katılımının önemine verdiği değerdir. Müzakereci demokrasi, halkların ortaklaşmasının bir ürünüdür. Bazı çevrelerin çarpıtmalarına ve yanlış anlamalarına karşın, müzakereci demokrasi, radikal demokrasi içerisinde yer alan tıkanıklıkları aşan, onu bir adım ileriye götüren bir tanımdır.

Habermas’ın öncülük ettiği tanımda halk, yönetime etkin bir şekilde katılır. Müzakereci demokraside -ki bu bir federasyon veya bir ulus devlet içinde olabileceği gibi bir örgüt ya da bir sendika içerisinde de olabilir- toplumun bütün katmanları karar alma sürecine hiçbir engel olmadan katılır.

Bireyler, söz, yetki ve karar aşamalarında hiçbir sınırlama olmaksızın sürecin içinde yer alır; sürecin kurucusu, yöneticisi ve yönlendiricisi konumundadır. Bu da toplumu oluşturan bütün toplulukların (din-ırk-cinsiyet fark etmeksizin) sürecin içerisinde olması demektir.

Liberal demokrasi ile müzakereci demokrasi arasındaki en temel fark, liberal demokrasinin bireyciliğe, müzakereci demokrasinin ise toplumun özgürleşmesine öncelik vermesidir.

Liberaller, bireyin özgürlüğünün önemli olduğunu vurgularken, bu özgürlüğünün temsili olarak bireyin oy kullanmakta özgür olması gerektiğini savunur. Müzakereci demokraside ise sorunların çözümü, fazla oy almakta değil, ortaklaşmada görülür.

KASTLAR SİSTEMİNE KARŞI BİR SİSTEM OLARAK MÜZAKERECİ DEMOKRASİ

Örgütlenmeye bakış olarak tanımlayabileceğimiz bu ayrım, aslında müzakereci demokrasinin toplumların yararına olduğunun da göstergesidir. Liberal demokrasiden farklı olarak, müzakereci demokrasi yatay örgütlenme şeklini esas alır. Burada, liberal demokrasi anlayışının dayattığı ‘seçilmişler’ kastı olmaz; onun yerine halkın birebir katılım sağladığı bir sistem ortaya çıkar.

Liberal demokrasi anlayışında yer alan ‘seçilmişler’ kastı, bir süre sonra kendisine ayrı bir sınıf ve imtiyazlar tanırken, yerine karar verdiği halkı küçümsemeyi ve toplumsal örgütlenmeleri kabul etmediğini de açık bir biçimde gösterir. Bu yaklaşım, aslında krizde olan kapitalizmin daha çok yaşaması ve sınıflar sisteminin daha çok ayakta kalması için düzenlenmiş bir ideolojik yapılanmadan başka bir şey değildir.

Bunun yanında, birey olmak yerine bireyciliği ön plana çıkaran liberal demokrasi anlayışı, toplumdan kopuk, kendi çıkarları için her şeyi yapabilecek bireylerin oluşmasına sebep olacaktır.

Liberal demokrasi anlayışında, toplumun tamamını ilgilendiren seçimlerde de anlayış toplumun lehine değil, bireylerin çıkarları temelinde şekillenir ve ona göre bir yaklaşım sergiler. Bunun en büyük göstergesi ise, seçimlerde en çok oyu alanın karar verici olması ve kendisine oy vermeyenleri cezalandırma hakkını kendinde görmesidir. Çünkü en çok oyu aldığı için artık yargılanmak veya hesap vermek gibi kavramların olmadığını bilmektedir.

Bu durum, aslında bir kast sistemini de beraberinde getirir. Artık bir ‘seçilmişler’ ve onları destekleyenler ile desteklemeyenler ayrımı ortaya çıkar. Seçilmişler, kendi bekaları ve çıkarları için ‘liberal demokrasi’ kavramını da kullanarak her şeyi yapma yetkisine sahip olur.

Zaten seçim odaklı bir sistem haline gelen liberal demokrasi anlayışında, siyasi partiler seçimleri kazanmak için ‘uzman kadro’ yetiştirme mantığı ile gücü belli kişilerin eline bırakmış ve böylece halkın etkin katılımının önü kesilmiştir.

Bunun yanında, liberal demokratik anlayışta ortaya çıkan başka bir sorun da ulus-devletleri kurtarmak ve ayakta tutmak amacıyla topluma tek tip insan modelini dayatmak olmuştur. Bireyciliğin yoğun bir şekilde işlendiği ve toplumsallaşmanın kötü olarak lanse edildiği bu ortamda, örgütlenme özgürlüğü veya ifade özgürlüğü gibi kavramların yeri asla olmamış; bunun yerine topluma birkaç seçenek verilerek, bu seçenekler arasında bir seçim yapması dayatılmıştır.

Bu tek tipleştirme zorlamasının bir adım sonrası da zaten faşizmdir. Liberal demokrasinin temelinde, faşizme gidişin yollarını döşemekten başka bir anlayış yoktur.

Müzakereci demokrasi, işte tam burada, bu krizin derinleştiği bir ortamda ortaya çıkmıştır. Reel sosyalist pratiklerin yenilgileri ve liberal demokrasi ile onun temelini oluşturduğu ulus devlet kapitalizminin kendisini yenilmez saydığı bir dönemde, müzakereci demokrasi liberal demokrasiye ve onun halklar karşıtı bütün yaklaşımlarına bir karşı duruş olarak doğmuştur.

Önder Apo’nun bugün kullandığı tanım da yaşanan ulus-devlet ve kapitalizm krizine bir alternatif ve sosyalizme geçişte bir ara evre olması açısından önemli bir yerdedir.

Müzakereci demokrasi kavramı, bir yatay örgütlenme modelidir. Liberal demokrasi ve ulus-devlet kapitalizminin yarattığı ‘seçilmişler’ sınıfına ve bu sınıfların yarattığı kast sisteminin aksine, toplumun bir kesimine karar verici, yasa koyucu gücü asla vermez.

Bunun yerine, toplumun her kesiminin hiçbir sınır olmaksızın katıldığı ve ‘oy çokluğu’ esasına göre değil, ortaklaşma esasına göre yaklaşan bir yatay örgütlenme modeli sunar. Bunun en önemli sebebi de toplumun her kesiminin katıldığı süreçlerin daha şeffaf olması ve demokrasinin gelişimini güçlendirmesidir.

Yatay örgütlenme modelinde toplumun her kesimi, bütün kademelerde yer alır, her anda söz hakkına sahip olur ve bütün itirazların ortaklaşarak çözüme kavuşturulması sağlanmaya çalışılır. Bunun olması halinde, reel sosyalist anlayışta ve liberal demokraside var olan kastlar sistemi ortadan kalkacak; sosyalizmin bir sloganıyla ifade edecek olursak, “söz, yetki ve karar tüm toplumun” olacaktır

Sosyalizme geçiş sistemi olarak müzakereci demokrasi

Yatay örgütlenme şekli, toplumun her kesimini hiçbir sınırlama olmadan söz, yetki ve karar aşamalarına dahil eden müzakereci demokrasi, doğru uygulandığında sosyalizme geçişi de sağlayacaktır. 

MÜZAKERECİ DEMOKRASI

ANF  İSTANBUL CumarMüzakereci demokrasi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin örgütlenme modeli olarak Kürdistan ve Türkiye’ye sunduğu en temel, en doğru sistem olarak karşımıza çıkıyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve Önder Apo’nun yıllar içerisinde bu coğrafyaya uyguladığı bu sistem, pratikte de doğruluğunu ortaya koyuyor.

Müzakereci demokrasi, çıkış noktası olarak sadece liberal demokrasinin ve kapitalizmin krizini değil, onun yanında reel sosyalizmin ve radikal demokrasinin tıkandığı noktalara da eleştiriler getiren bir yerde duruyor.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin yeni dönem paradigmasında açık bir şekilde tanımladığı bu kavram, hareketin yıllardır uyguladığı mücadele sisteminin de artık bir isme ve tanıma sahip olduğunun da bir göstergesi oldu.

Müzakereci demokrasiye göre, reel sosyalizm de radikal demokrasi de her ne kadar liberalizme ve kapitalizme bir alternatif olarak doğmuş olsalar da ısrarlı bir devletçi mantığı barındırdıkları için tıkanmakla yüz yüze kaldılar. Devlet ısrarı, beraberinde bir yönetici sınıfı ve bu sınıfın ayrıcalıklarını da beraberinde getiriyordu. Yönetimi elinde tutanların kendi iktidarlarını korumak için birçok ilkeden vazgeçmeleri, bu sistemlerin tıkanıklığını ve çöküşlerini hızlandırdı.

RADİKAL DEMOKRASİ VE REEL SOSYALİZME YÖNELİK ELEŞTİRİLER

Müzakereci demokrasi anlayışının bir diğer farkı, reel sosyalist deneyimlerin yanlışlarını görerek bunları eleştiri süzgecinden geçirmesidir. Liberal demokrasiye alternatif olma ve kapitalizmin vahşi sömürü sistemine karşı toplumun yanında olma iddiasıyla var olan reel sosyalist anlayış, aynı kast sistemini kendine referans alması nedeniyle bir noktada tıkanmış ve bu tıkanıklık, sistemin çözülmesine yol açmıştır.

Reel sosyalizme yönelik en büyük eleştiri, devlet aygıtının halen kutsallaştırılması, bir yönetici sınıfının uzun süreli olarak iktidarı elinde tutması ve toplumu dinlemek yerine kendi iktidarlarını sürdürmek için çabalamaları olmuştur. Marksizm’e yönelik en büyük eleştirilerden biri de her şeyi sınıflar temelinde ele alması ve proleterya sınıfına verdiği büyük imtiyaz ile ayrıcalıklar olmuştur. Reel sosyalist pratikler incelendiğinde, bu iki sınıf temelli dünya bakış açısının bir yerden sonra tıkanmaktan daha korkunç sonuçları da olmuştur.

Reel sosyalizmin tıkanıklığının boyutlandığı ve dünya çapında sosyalizme yönelik umudun kırılmaya başladığı 70’lerde ortaya çıkan ‘Radikal Demokrasi’ tanımı ise, reel sosyalizme yönelik eleştiriler getirirken liberal demokrasi anlayışını reddetmemiş, aksine onunla ortaklaşmayı tartışmıştır. Bir yandan reel sosyalizmin hatalarını eleştirirken, diğer yandan onun karşıtı durumunda olan ve aslında kapitalizme bağlı hareket eden başka bir düşünce sistemine karşı daha tolere edici davranması, radikal demokrasi anlayışının eksikliklerinden biri olmuştur.

Radikal demokrasi anlayışı, reel sosyalizme yönelik doğru eleştiriler getirmiş olsa da liberal demokrasinin temellerini oluşturan ‘çoğunluğun kazanacağı seçim’ ve ‘oy çokluğu’ gibi düşünceleri benimsemesi nedeniyle aslında yine bir tıkanıklık içerisine girmiştir. Toplumun tamamının söz söyleme ve karar verme yetkilerini ellerinden aldığı için günün sonunda bir kastlar sistemiyle yönetilmeyi kabul etmiştir. Bu da zaten, radikal demokrasinin tıkanıklığına yol açmış ve çözümsüzlük bir kez daha yeniden kendini göstermiştir.

Müzakereci demokrasi hem reel sosyalizmin hem de radikal demokrasinin eksiklikleri üzerinden kendisine bir yol açmıştır. Liberal demokrasinin bir ardılı ya da onu kurtaran bir yerde durmak yerine, topluma sosyalizme geçiş için, değişen ve gelişen dünyada yeni bir yol olarak ortaya çıkmıştır. 

MÜZAKERECİ DEMOKRASİ VE SOSYALİZM

Müzakereci demokrasi, yeni dünyada özellikle iki sınıflı bir dünyanın artık geçerli olmadığı, reel sosyalist pratiklerin yanlışlıkları ve bilimsel sosyalizm anlayışında yaşanan tıkanmadan sonra, sosyalizme geçiş için bir adım olarak görülebilir.

Burada hem reel sosyalizm hem de bilimsel sosyalizmde temel olarak alınan ve ‘proleterya diktatörlüğü’ adıyla anılan bir sosyalizme geçiş evresi değiştirilmiş; bu anlayışın yarattığı tahribatlar göz önüne alınarak, sosyalizmin toplumun bütün kesimlerini kapsamadığı sürece yıkımının kaçınılmaz olduğu görülmüştür.

Proleterya diktatörlüğü, adından da anlaşılacağı gibi, toplumun özgürleşmesine yönelik bir ara dönem değil, işçi sınıfının egemenlere karşı iktidarı ele geçirmesi ve kendi kurallarını koyması üzerinden gelişen bir dönemdir. Yaşanılan pratikler ele alındığında, bu sürecin tam anlamıyla doğru bir süreç olmadığı anlaşılmıştır.

Reel sosyalizm, bu ara dönemi ülkenin kuruluşu ve dış müdahalelere karşı korunmanın yapılandırılması olarak görmüş olsa da zamanla bildiğimiz diktatöryal bir sistemin var olmasını da sağlamıştır. Zaten ulus-devlet mantığında ısrar etmek ve sınırları belli olan bir ülke ısrarı, ister istemez bir yönetici sınıfının ve bu sınıfa bağlı silahlı güçlerin oluşmasına yol açmış; sonuç olarak kapitalizmin bütün kötü denilebilecek yanlarını almıştır.

Müzakereci demokrasi ya da diğer adıyla diyajonik demokrasi kavramı ise, toplumun her kesiminin söz kurabildiği hem kendisini hem yaşadığı bölgeyi hem de ülkeyi ilgilendiren kararlarda yetkisinin olduğu bir sistem olarak, çağımızda sosyalizme geçiş için bir ara evre olma özelliği taşımaktadır.

Bu ara dönemin en önemli özelliği, toplumu sosyalist bir geleceğe hazırlamak ve kimsenin ötekileştirilmediği, dışlanmadığı bir sistemin temellerini atmaktır.

Müzakereci demokraside bir ulus-devletinin varlığı gibi bir zorunluluk olmaz. Onun yerine, konfederal bir sistem içerisinde ya da var olan bir ulus-devlet içerisinde toplumu atıl durumdan çıkararak, örgütlenme özgürlüğü ve söz kurabilecek bir seviyeye getirmek amaçlanır.

Reel sosyalizmin en büyük handikaplarından biri olan yönetici sınıf yaratma çabasının aksine, müzakereci demokrasi yöneticiye ihtiyaç duymayan bir sistem öngörür. Var olan temsilciler halk tarafından belirlenir ve yetkileri yine halk tarafından geri alınabilir. Bu yaklaşım, seçimler algısı açısından hem liberal demokrasiden hem reel sosyalist pratiklerden hem de radikal demokrasiden farklı bir yerde durur.

Burada çoğunluğun oyları ya da oy çokluğu belirleyici değildir. Toplumun bütün kesimlerinin ortak bir paydada buluşması ve her kesimin içine sinen bir yaklaşımın ortaya çıkması esastır. Bu da ‘biz çoğunluğuz, bizim dediğimiz olacak’ yaklaşımının bir reddi ve onun yerine katılımcı bir demokrasinin ortaya çıkmasıdır. Her kesimin söz kurabildiği, yetki ve karar aşamalarında herkes kadar yetkili olduğu bir sistem, başlı başına zaten sosyalizme geçişin adımlarını oluşturur.

KOMÜN ÖRGÜTLENMESİ AÇISINDAN MÜZAKERECİ DEMOKRASİ

Önder Apo, insanlık tarihini değerlendirirken sınıflar savaşı yerine, komün ve devlet arasındaki savaş tanımını kullanır. Önder Apo’ya göre sınıfların oluşumu, devlet aygıtının oluşumuyla ortaya çıkan bir süreçtir. Öncesinde ise komün sistemi ve bu sistemin ortaklaşma kültürüne karşı kendi iktidarı için birleşenler ve devlet aygıtını kuranlar vardır. Bu nedenle, insanlık tarihi komün ve devlet arasındaki savaşların tarihidir.

PKK tarihinde komünler, uzun süredir tartışılmış ve denenmiş bir konu olmuştur. 90’ların ortalarında cezaevlerinde başlayan komünleşme denemeleri, daha sonra Kürt Özgürlük Hareketi’nin birçok alanında uygulanmış ve bugüne kadar eksiklikleri ve hatalarıyla gelmiştir.

Bugün, Önder Apo’nun yeni dönem manifestosunda yeniden özellikle vurguladığı ve önem atfettiği komün örgütlenmesinde, artık bir komün yapılanmasının nasıl olması gerektiğine dair fikirlerini de belirtmiştir. Son olarak belirttiği, ‘müzakereci demokrasi’ anlayışı da aslında bir nevi komün yapılanmasının nasıl olması ve nasıl örgütlenmesi gerektiğinin göstergesidir.

Komün örgütlenmeleri, bir sosyalist yapılanmanın halklaşmasının, halkla buluşmasının ve halkın kendi sorunlarına müdahale etmesinin en alt örgüt modelidir. Ev, sokak, mahalle, kasaba, ilçe ve il gibi en küçük alandan başlayarak her alanda bir komün örgütlenmesinin oluşması gerekir. Bu örgütlenmeler, zemini sağlam bir şekilde inşa edilmeli; halkı devlete muhtaç bırakmadan, kendi sorunlarına kendisinin müdahale edebildiği ve çözüm üretebildiği bir alan sağlamalıdır. Bunun en önemli ayağı da halkın her kesiminin, her kademede söz hakkının olması gerektiğidir.

İşte müzakereci demokrasi tam da burada ortaya çıkar. Bir komün örgütlenmesinin en temel ayağı, bu müzakereci demokrasi anlayışının tam anlamıyla oturtulmasından geçmektedir. Müzakereci demokrasi anlayışında, toplumun her kesiminin söz hakkı sahibi olması ve karar alma mekanizmalarında hiçbir sınır veya ‘ama’ olmadan yer alabilmesi, komünlerin temelidir.

Böyle bir yapılanma sayesinde, Önder Apo’nun çok net bir biçimde eleştirdiği kastlar sistemi ve yönetici sınıf yaratma tehlikesi de ortadan kalkmış olacaktır. Çünkü söz hakkına sahip herkes, temsilci olarak seçtiği kişiyi eleştirme ve onu istememe hakkına sahip olacaktır.

Bu tarz bir komün yapılanmasında çoğunluğun dediği değil, komünde yer alan herkesin ortak kararı önemlidir. Bu ortak karar alma süreci de herkesin bütün düşüncelerinin ve endişelerinin dinlenmesini, bunların çözüme kavuşturulmasını sağlayacaktır. Çoğunluğun kararlarının kabulü yerine bu yolun seçilmesi, toplumun hiçbir kesiminin dışlanmamasını ve sonrasında ortaya çıkan dar grupçuluk pratiklerinin önünün alınmasını da sağlayacaktır.

Önder Apo’nun belediyelere yönelik açıklamaları temelinde ele alırsak, müzakereci demokrasinin yerellerde örgütlenmesini J.Habermas, kent konseyleri olarak tanımlar. Önder Apo ise bunu ‘komün’ olarak adlandırmıştır. Kent konseyleri, belediyeler aracılığıyla kurulabilecek ve aslında komün işleviyle aynı işlevi görebilecek yapılanmalardır. Türkiye’de var olan yasalara göre belediyelerin kurabileceği kent konseyleri, müzakereci demokrasi anlayışıyla örgütlendiğinde bir komün yapılanmasına da dönüşebilecek yerlerdir.

SONUÇ OLARAK

Önder Apo’nun yeni dönemin çizgisi olarak belirlediği müzakereci demokrasi kavramı, yeni yüzyılın sosyalizm anlayışının da temelini oluşturan ve ona gidiş yolunu döşeyen bir sistemdir. Bu sistemi diğer düşünce disiplinlerinden ayıran en temel özellik, toplumun her kesimini (sivil toplum kuruluşları, kadın, gençlik, çocuk, hayvan hakları savunucuları, ekolojistler vb.) ciddiye alan; onları söz, yetki ve karar kademelerine tam anlamıyla dahil eden ve çoğunluğun zorbalığa dönüşebilecek ya da güç zehirlenmesi yol açabilecek şartlarını ortadan kaldırmasıdır.

Müzakereci demokrasi, ortaklaşmanın sağlandığı; her kesimin sözünü rahatç söyleyebildiği, itirazlarını dile getirebildiği ve düşüncelerini özgürce ifade edebildiği bir sistemdir. Bugün Rojava pratiğinde yaşanan da aslında bunun bir prototipidir.

Önder Apo’nun geliştirdiği ideolojik disiplin, yeni dünyada sosyalizmin yeniden umut olmasını ve bir hayal ya da bir ütopya olmaktan çıkmasını sağlayacak tek yoludur

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu